Eski kavimlerde vaktinin çoğunu ibâdet ile geçiren, "Âbid Bersîsâ" isminde biri
vardı.
Bu kimsenin duâsı makbûl idi. Ne için duâ etse kabûl edilirdi. Bunun için her sıkıntısı
olan ona gider, duâ isterdi. Hasta olan kimselere de duâ ediyor, duâsı sebebiyle hastalar
şifâ buluyordu.
Şeytanların başı İblis, bu âbidi yoldan çıkarmayı düşündü. Fakat ne kadar uğraştıysa
buna muvaffak olamadı. Bu işi neticelendirmek için bütün kurmaylarını toplantıya
çağırdı. Onlara dedi ki:
- Şu Âbid Bersîsâ, nice zamandır bize meydan okuyor. Onu bir türlü yoldan
çıkartamadık, acze düştük. Bu işi hanginiz başarabilir.
İblisin önde gelen adamlarından birisi söz istiyerek dedi ki:
Ben bu işi üzerime alıyorum. Artık bu işi hâllolmuş bilin. Kısa zamanda sizi
memnun edecek, neticeyi takdim edeceğim.
İblis buna pek inanamadı:
- Bu iş o kadar kolay değildir. İyi düşün başaramazsan, artık benim nezdimde hiçbir
kıymetin olmıyacaktır.
- Ben işin önemini biliyorum, buna rağmen talip oldum. Siz gönlünüzü ferah
tutun.
- Peki o zaman, neticeyi en kısa zamanda bekliyorum.
Âbid'i yoldan çıkarmayı üzerine alan şeytan, toplantıdan çıkar çıkmaz bir eve gitti.
Gittiği evin sahibi, hâli vakti yerinde zengin bir kimseydi. Güzel de bir kızı vardı.
Şeytan, işe önce bu kızdan başladı. Çeşitli evhamlar, vesveseler vererek kendisini
hasta olduğuna inandırdı. Kızı hastalık hastası yaptı.
Kızlarının hasta olduğunu gören ana-babası onu tedâvi ettirmek istediler. Bu tedâvinin
yapılması için de hatırlarına, meşhur Âbid Bersîsâ geldi. Kızlarını alıp, doğruca Âbid'in
evine vardılar. Âbid kızın şifâ bulması için duâ etti. Kız rahatladı, hiçbir hastalık alâmeti
kalmadı. Neşe içinde evlerine geri döndüler.
Şeytan bir zaman sonra, tekrar kızın yanına varıp, ona yine hasta olduğuna dair
vesveseler vermeğe başladı. Kız eski hâline döndü.
Ana-babası kızlarını tekrar alıp, Âbid'e gittiler. Şeytan yolda giderken, bunlara "Eğer
kızınızı birkaç gün Âbid'in yanında bırakırsanız hastalığı tamamen geçer. Aksi takdirde,
sık sık getirip götürmeniz gerekir" diye vesvese verdi.
Neticede, kızlarını orada bırakmaya karar verdiler. Fakat Âbid bunu kabûl etmedi.
Çünkü, Âbid evinde yalnız kalıyordu. Gündüzleri oruç, geceleri de namaz kılarak
geçiriyordu. Dünya ile ilgisi kalmamıştı. Bunun için kızı kabûl etmek istemedi.
Fakat, ana-babası çok ısrar ettiler:
- Kızımızın sana bir zararı olmaz. İbâdetlerine engel teşkil etmez. Evin küçük bir
odasında yalnız kalır siz zaman zaman ona duâ edersiniz. Biz senin ve onun bütün
masraflarını karşıladığımız gibi, ayrılırken de fazlasıyla dünyalık bırakacağız,
dediler.
Âbid çok ısrar ettikleri için, çaresiz kalıp kızı evde bıraktı. Kız şeytanın da tahrikiyle,
Âbid'in dikkatini çekecek şeyler yapmağa başladı. Önceleri Âbid buna aldırış etmedi.
Fakat şeytan kızı rahat bırakmıyordu, devamlı Âbid'e karşı tahrik ettiriyordu.
Önceleri kızın güzelliğini pek fark etmiyen Âbid, kızın eşsiz güzelliğini görünce, o da
nefsine mağlup oldu. Bu defa da Âbid'e vesvese vermeğe başlıyan şeytan:
"Senin çok sevapların var. Cenâb-ı Hak affedicidir, günâh ne kadar büyük
olursa olsun, affeder, kızla beraber olduktan sonra tevbe edersin. Bir defacık işlenen
günâhtan ne çıkar" şeklinde telkinde bulunuyordu.
Âbid, nefsiyle ve şeytanla epey bir mücadele ettikten sonra, teslim bayrağını çekti
sonunda, kızın arzusunu yerine getirdi.
Daha sonra kendine geldiğinde, yaptığı işten utanmaya pişmanlık duymaya başladı.
Rûhu bunalıma düştü. Tuttuğu oruçları, sabaha kadar kıldığı namazları bırakmış şimdi ne
yapacağım, endişesine düşmüştü. Âbid'in bu durumu şeytan için kaçırılmıyacak bir
fırsattı. Zaten bu hâle düşmesini dört gözle bekliyordu. Hemen ona akıl hocalığı yapmaya başladı
Âbid'in perişan hâlini fırsat bilerek, ona şu aklı verdi:
- Sen kötü bir iş yaptın. Yaptığın bu kötü iş başkaları tarafından duyulursa, halk
nazarında rezil-rüsva olursun. Ayrıca kanunun pençesine düşüp yaptığının cezasını
en ağır şekilde çekersin. Şimdi senin bir tek kurtuluş yolun kaldı. Bunu yaparsan
kurtulursun, yoksa hâlin perişanlık olur. Bu işten kurtulmanın yolu, kızı öldürüp,
gizlice gömmendir. Ana-babası kızı almağa geldiklerinde, hastalıktan öldüğünü ve
defnedildiğini söylersin. Zaten senden böyle bir kötü iş beklemedikleri için sana
inanırlar. Dürüstlüğün, dindarlığın herkesçe malumdur. Bunun için hâdiseyi
araştırma isteğinde bulunmazlar.
Şeytanın verdiği bu telkinler, Âbid'in aklına yattı. Başka türlü bu sıkıntıdan
kurtulamam diye düşündü. Hemen şeytanın bu fikrini tatbike başladı. İşlediği çirkin suçu
yok etmek maksadıyla, kızın üzerine atıldı. O'nu boğarak öldürdü. Sonra da gece kimse
görmeden evinin bahçesine gömdü.
Bir müddet sonra, kızın anası ile babası kızlarını almaya geldiler. Âbid onlara:
- Başınız sağ olsun. Kızınız hastalıktan kurtulamayıp vefât etti. Cenazesi,
bekletilmesi uygun olmadığı için hemen kaldırıldı. Size sabır tavsiye ederim, ölen ile
ölünmez, diyerek onları teselli etti.
Kızın ana-babası, Âbid'den hiçbir kötülük beklemedikleri için, çok üzülmekle
beraber, birşey söylemeden perişan hâlde oradan ayrıldılar.
Âbid onların gitmelerinden sonra rahat bir nefes aldı. Aklınca tehlikeyi atlatmış, halka
rezil-rüsva olmaktan kurtulmuştu.
Şeytan bu defa da, üzüntü içinde olan kızın ana-babasına vesvese vermeğe başladı.
"Kızınızın başına ya kötü bir iş geldiyse, siz araştırmadan Âbid'in sözüne inanıp
döndünüz. O da bir insan, yanlış iş yapabilir. Nefsine uyabilir. İşin mahiyetini
öğrenmekle bir zararınız olmaz. Yâ başına bir iş gelmişse, suçlu cezasını
çekmelidir."
Bu telkin devamlı zihinlerini meşgul etmeye başladı. Nihayet dayanamayıp, Âbid'i
şikayet ettiler. Yapılan tahkikatta, cinayet olduğu ortaya çıktı.
Âbid suçunu itiraf etti. Kızın cesedi gömülen yerden çıkartılarak muâyene ettirildi.
Boğularak öldürüldüğü tespit edildi. Yapılan muhakeme sonunda Âbid idâma mahkum
edildi.
Âbid, sakin bir şekilde cezasının infaz edileceği günü beklemeğe başladı. Şeytan yine
devreye girdi. Çünkü onun esas maksadı, günâh işletmek değil, îmânsız ölmesini
sağlamaktı. Zaten şeytanların bütün maksatları bu hedefe yöneliktir.
Hemen Âbid'in yanına varıp:
- Senin bu hâllere düşmene ben sebep oldum. Sana çeşitli vesveseler vererek
perişan ettim. Şimdi bu hâlini görünce çok üzüldüm. Yaptıklarıma pişman oldum.
Ne yapıp yapıp seni kurtarmak istiyorum. Zararın neresinden dönülürse kârdır.
Ben bu defa da onlara, kızın başkaları tarafından öldürülebileceği hususunda
vesvese veririm. Çeşitli, aldatmaca delillerle bunu ispat ederim. Böylece seni
idâmdan kurtarmış olurum. Ancak bunları yapabilmem için senden bir isteğim
var?
Âbid sordu:
- Peki benden istediğin nedir?
- Senden fazla birşey istemiyorum. Bana secde edersen, bu iş hâllolmuş olur. Bu
kadarcık bir iş sebebiyle seni ölümden kurtaracağım.
Artık tamamen şeytanın kontrolüne giren Âbid, şeytanın bu teklifini de yerine getirdi.
Böylece şeytan maksadına kavuşmuş oldu. Cenâb-ı Hakkın la'netlediği şeytana secde
etti.
Âbid'in karşısına geçen şeytan, zafer kazanmış bir komutan edasıyla ona seslendi:
- Şimdi ben senden uzağım. Beraberliğimiz buraya kadardı. Artık ben
maksadıma ulaştım. Senin dünyanı ve âhiretini perişan ettim. Bana tâbi olanların
akıbeti budur.
Âbid asıldıktan sonra şeytan gidip, İblis'e müjdesini verdi. İblis ona:
- Seni tebrik ederim. Sen artık benim güvendiğim, elemanımsın.
Bütün önemli işlere seni göndereceğim, dedi.
vardı.
Bu kimsenin duâsı makbûl idi. Ne için duâ etse kabûl edilirdi. Bunun için her sıkıntısı
olan ona gider, duâ isterdi. Hasta olan kimselere de duâ ediyor, duâsı sebebiyle hastalar
şifâ buluyordu.
Şeytanların başı İblis, bu âbidi yoldan çıkarmayı düşündü. Fakat ne kadar uğraştıysa
buna muvaffak olamadı. Bu işi neticelendirmek için bütün kurmaylarını toplantıya
çağırdı. Onlara dedi ki:
- Şu Âbid Bersîsâ, nice zamandır bize meydan okuyor. Onu bir türlü yoldan
çıkartamadık, acze düştük. Bu işi hanginiz başarabilir.
İblisin önde gelen adamlarından birisi söz istiyerek dedi ki:
Ben bu işi üzerime alıyorum. Artık bu işi hâllolmuş bilin. Kısa zamanda sizi
memnun edecek, neticeyi takdim edeceğim.
İblis buna pek inanamadı:
- Bu iş o kadar kolay değildir. İyi düşün başaramazsan, artık benim nezdimde hiçbir
kıymetin olmıyacaktır.
- Ben işin önemini biliyorum, buna rağmen talip oldum. Siz gönlünüzü ferah
tutun.
- Peki o zaman, neticeyi en kısa zamanda bekliyorum.
Âbid'i yoldan çıkarmayı üzerine alan şeytan, toplantıdan çıkar çıkmaz bir eve gitti.
Gittiği evin sahibi, hâli vakti yerinde zengin bir kimseydi. Güzel de bir kızı vardı.
Şeytan, işe önce bu kızdan başladı. Çeşitli evhamlar, vesveseler vererek kendisini
hasta olduğuna inandırdı. Kızı hastalık hastası yaptı.
Kızlarının hasta olduğunu gören ana-babası onu tedâvi ettirmek istediler. Bu tedâvinin
yapılması için de hatırlarına, meşhur Âbid Bersîsâ geldi. Kızlarını alıp, doğruca Âbid'in
evine vardılar. Âbid kızın şifâ bulması için duâ etti. Kız rahatladı, hiçbir hastalık alâmeti
kalmadı. Neşe içinde evlerine geri döndüler.
Şeytan bir zaman sonra, tekrar kızın yanına varıp, ona yine hasta olduğuna dair
vesveseler vermeğe başladı. Kız eski hâline döndü.
Ana-babası kızlarını tekrar alıp, Âbid'e gittiler. Şeytan yolda giderken, bunlara "Eğer
kızınızı birkaç gün Âbid'in yanında bırakırsanız hastalığı tamamen geçer. Aksi takdirde,
sık sık getirip götürmeniz gerekir" diye vesvese verdi.
Neticede, kızlarını orada bırakmaya karar verdiler. Fakat Âbid bunu kabûl etmedi.
Çünkü, Âbid evinde yalnız kalıyordu. Gündüzleri oruç, geceleri de namaz kılarak
geçiriyordu. Dünya ile ilgisi kalmamıştı. Bunun için kızı kabûl etmek istemedi.
Fakat, ana-babası çok ısrar ettiler:
- Kızımızın sana bir zararı olmaz. İbâdetlerine engel teşkil etmez. Evin küçük bir
odasında yalnız kalır siz zaman zaman ona duâ edersiniz. Biz senin ve onun bütün
masraflarını karşıladığımız gibi, ayrılırken de fazlasıyla dünyalık bırakacağız,
dediler.
Âbid çok ısrar ettikleri için, çaresiz kalıp kızı evde bıraktı. Kız şeytanın da tahrikiyle,
Âbid'in dikkatini çekecek şeyler yapmağa başladı. Önceleri Âbid buna aldırış etmedi.
Fakat şeytan kızı rahat bırakmıyordu, devamlı Âbid'e karşı tahrik ettiriyordu.
Önceleri kızın güzelliğini pek fark etmiyen Âbid, kızın eşsiz güzelliğini görünce, o da
nefsine mağlup oldu. Bu defa da Âbid'e vesvese vermeğe başlıyan şeytan:
"Senin çok sevapların var. Cenâb-ı Hak affedicidir, günâh ne kadar büyük
olursa olsun, affeder, kızla beraber olduktan sonra tevbe edersin. Bir defacık işlenen
günâhtan ne çıkar" şeklinde telkinde bulunuyordu.
Âbid, nefsiyle ve şeytanla epey bir mücadele ettikten sonra, teslim bayrağını çekti
sonunda, kızın arzusunu yerine getirdi.
Daha sonra kendine geldiğinde, yaptığı işten utanmaya pişmanlık duymaya başladı.
Rûhu bunalıma düştü. Tuttuğu oruçları, sabaha kadar kıldığı namazları bırakmış şimdi ne
yapacağım, endişesine düşmüştü. Âbid'in bu durumu şeytan için kaçırılmıyacak bir
fırsattı. Zaten bu hâle düşmesini dört gözle bekliyordu. Hemen ona akıl hocalığı yapmaya başladı
Âbid'in perişan hâlini fırsat bilerek, ona şu aklı verdi:
- Sen kötü bir iş yaptın. Yaptığın bu kötü iş başkaları tarafından duyulursa, halk
nazarında rezil-rüsva olursun. Ayrıca kanunun pençesine düşüp yaptığının cezasını
en ağır şekilde çekersin. Şimdi senin bir tek kurtuluş yolun kaldı. Bunu yaparsan
kurtulursun, yoksa hâlin perişanlık olur. Bu işten kurtulmanın yolu, kızı öldürüp,
gizlice gömmendir. Ana-babası kızı almağa geldiklerinde, hastalıktan öldüğünü ve
defnedildiğini söylersin. Zaten senden böyle bir kötü iş beklemedikleri için sana
inanırlar. Dürüstlüğün, dindarlığın herkesçe malumdur. Bunun için hâdiseyi
araştırma isteğinde bulunmazlar.
Şeytanın verdiği bu telkinler, Âbid'in aklına yattı. Başka türlü bu sıkıntıdan
kurtulamam diye düşündü. Hemen şeytanın bu fikrini tatbike başladı. İşlediği çirkin suçu
yok etmek maksadıyla, kızın üzerine atıldı. O'nu boğarak öldürdü. Sonra da gece kimse
görmeden evinin bahçesine gömdü.
Bir müddet sonra, kızın anası ile babası kızlarını almaya geldiler. Âbid onlara:
- Başınız sağ olsun. Kızınız hastalıktan kurtulamayıp vefât etti. Cenazesi,
bekletilmesi uygun olmadığı için hemen kaldırıldı. Size sabır tavsiye ederim, ölen ile
ölünmez, diyerek onları teselli etti.
Kızın ana-babası, Âbid'den hiçbir kötülük beklemedikleri için, çok üzülmekle
beraber, birşey söylemeden perişan hâlde oradan ayrıldılar.
Âbid onların gitmelerinden sonra rahat bir nefes aldı. Aklınca tehlikeyi atlatmış, halka
rezil-rüsva olmaktan kurtulmuştu.
Şeytan bu defa da, üzüntü içinde olan kızın ana-babasına vesvese vermeğe başladı.
"Kızınızın başına ya kötü bir iş geldiyse, siz araştırmadan Âbid'in sözüne inanıp
döndünüz. O da bir insan, yanlış iş yapabilir. Nefsine uyabilir. İşin mahiyetini
öğrenmekle bir zararınız olmaz. Yâ başına bir iş gelmişse, suçlu cezasını
çekmelidir."
Bu telkin devamlı zihinlerini meşgul etmeye başladı. Nihayet dayanamayıp, Âbid'i
şikayet ettiler. Yapılan tahkikatta, cinayet olduğu ortaya çıktı.
Âbid suçunu itiraf etti. Kızın cesedi gömülen yerden çıkartılarak muâyene ettirildi.
Boğularak öldürüldüğü tespit edildi. Yapılan muhakeme sonunda Âbid idâma mahkum
edildi.
Âbid, sakin bir şekilde cezasının infaz edileceği günü beklemeğe başladı. Şeytan yine
devreye girdi. Çünkü onun esas maksadı, günâh işletmek değil, îmânsız ölmesini
sağlamaktı. Zaten şeytanların bütün maksatları bu hedefe yöneliktir.
Hemen Âbid'in yanına varıp:
- Senin bu hâllere düşmene ben sebep oldum. Sana çeşitli vesveseler vererek
perişan ettim. Şimdi bu hâlini görünce çok üzüldüm. Yaptıklarıma pişman oldum.
Ne yapıp yapıp seni kurtarmak istiyorum. Zararın neresinden dönülürse kârdır.
Ben bu defa da onlara, kızın başkaları tarafından öldürülebileceği hususunda
vesvese veririm. Çeşitli, aldatmaca delillerle bunu ispat ederim. Böylece seni
idâmdan kurtarmış olurum. Ancak bunları yapabilmem için senden bir isteğim
var?
Âbid sordu:
- Peki benden istediğin nedir?
- Senden fazla birşey istemiyorum. Bana secde edersen, bu iş hâllolmuş olur. Bu
kadarcık bir iş sebebiyle seni ölümden kurtaracağım.
Artık tamamen şeytanın kontrolüne giren Âbid, şeytanın bu teklifini de yerine getirdi.
Böylece şeytan maksadına kavuşmuş oldu. Cenâb-ı Hakkın la'netlediği şeytana secde
etti.
Âbid'in karşısına geçen şeytan, zafer kazanmış bir komutan edasıyla ona seslendi:
- Şimdi ben senden uzağım. Beraberliğimiz buraya kadardı. Artık ben
maksadıma ulaştım. Senin dünyanı ve âhiretini perişan ettim. Bana tâbi olanların
akıbeti budur.
Âbid asıldıktan sonra şeytan gidip, İblis'e müjdesini verdi. İblis ona:
- Seni tebrik ederim. Sen artık benim güvendiğim, elemanımsın.
Bütün önemli işlere seni göndereceğim, dedi.