Dünya Forum



Join the forum, it's quick and easy

Dünya Forum

Dünya Forum

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Dünya Forum

BİLGİ PAYLAŞIM FORMU


    NUR'un Doğumu

    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 2546
    Yaş : 53
    NERDEN : istanbul
    HOBİNİZ : bilgisayar
    Basarı Puanı :
    NUR'un Doğumu Left_bar_bleue100 / 100100 / 100NUR'un Doğumu Right_bar_bleue

    Güçlülük :
    NUR'un Doğumu Left_bar_bleue100 / 100100 / 100NUR'un Doğumu Right_bar_bleue

    Aktiflik :
    NUR'un Doğumu Left_bar_bleue100 / 100100 / 100NUR'un Doğumu Right_bar_bleue

    Kayıt tarihi : 18/04/07

    NUR'un Doğumu Empty NUR'un Doğumu

    Mesaj tarafından Admin 26th Nisan 2007, 22:34

    Büyükbaba Abdülmuttalip, doğum sırasında Kabe-i şerif'te Allahü tealaya dua ile meşguldür. Kabe'nin birden bire makam-ı İbrahim'e doğru secde edip doğrulduktan sonra düzgün bir lisan ile:

    -Allahü ekber! Muhammed, beni putlardan temizliyecektir! dediğine ve bu konuşmadan sonra da Hübel ismindeki en iri putun yüzüstü yere düştüğüne şahid oldu.

    Kulağına hafiften bir ses geliyor:

    -Bu gece Amine'nin oğlu oldu. Çocuğun üzerine rahmet bulutları indi. Kudüs'ten bir leğen getirerek O'nu yıkadılar. Muhammed (aleyhisselam), insanları inkar karanlığından hidayet aydınlığına kavuşturacaktır. Hak teala, O'nu, alemlere rahmet olarak gönderdi. Ey melekler! Şahid olun ki, O'na bütün hazinelerin anahtarı verildi. Doğduğu günü unutmayın. O gün, kıyamete kadar bayramınız olsun!

    Görüp işttiklerinden şaşkınn dönen Abdülmuttalib, kendini bir an uykuda sanır ama; değildir. Bir süre dili tutulur. Derhal dışarı fırlar. Safa'dadır. Safa tepesini yükselmiş, Merve tepesini hareketli olarak görür. Bir ses duyuyor:

    -Ey Kureyş'in efendisi, neden korkuyorsun?

    Ama cevap verecek mecal nerede? O şaşkınlıkla yola koyulur. Eve yaklaştığında damda kanatları ile çatıyı örtmüş bir beyaz kuş görür. Öyle beyaz ki, nurundan Mekke dağları parlıyor.

    Garip olaylar... Gariplik üstüne gariplik. Kapıda ise bir beyaz bulut. Bulutta kim bilir ne var? Abdülmuttalib içeri giremiyor. Çaresiz bir müddet oturup bekleyecektir. Yakıcı bir güzel koku genzine dolmakta. Ancak bu bekleme nereye kadar? Kapıya yönelir ve bir kaç kere hızla vurur:

    -Çabuk aç Amine! olanlardan aklımı kaybedeceğim! Kapı açılır! Abdülmuttalib, Aminenin alnında nuru göremeyince sorar!

    -Nura ne oldu kızım?

    -Doğum yaptım; nur, oğluma geçti babacığım. Ve doğum esnasında çok tuhaf şeyler yaşadım.

    -Ama sende doğum yapmış bir kadın hali yok ki!!.

    -Evet doğru. Baştan başa inanılmaz hadiseler içindeyim. Mesela damda gördüğün o beyaz kuş, bebeğe süt vermek için benimle mücadele etti...

    -Öyleyse torunumu getir göreyim!..

    -Şimdilik imkansız!.. Demin biri gelerek O'nu zümrüt bir leğende yıkadı ve "Üç gün kimseye gösterme" diye emir verdi...

    O gece ben de Amine'nin yanındaydım. Doğum sırasında bir an semaya baktım. Yıldızlar yeryüzüne el uzatıp toplanacak kadar yakındı. Doğumu takiben dört yanımızdan öyle bir nur fışkırdıki her şey kayboldu; bir nur denizinde gibi idik." Bunlar da Osman bin ebi As'ın annesi Fatıma-i Sekafi hanıma ait cümleler.
    Şifa hatun ise efendimizin ebesi...

    "Elime geldiğinde yalvarıp durmaya başladı. Bu sırada gaibden bir ses duydum: (Yerhümüke Rabbüke) hitabı ile bebeğe dua etti. Ve derhal bir nur zuhur etti. Bu nur sebebi ile bir anda çatı ve duvarlar yok oldu. Dünyanın bir ucundan öbür ucuna her şey gözümüzün önünde idi. Binlerce kilometrelik uzaklıktaki Şam'ın köşkleri açık-seçik görülüyordu. Korkup titremeye başladım Ötelerden sesler geliyordu:

    -Bu güzeller güzeli çocuğu nereye götürelim?
    -Bir taht-ı-revana bindirerek bir göz kırpacak zamanda bütün yerleri gezdirip getirelim.
    Bu konuşmanın ardından sakinleştim. Biraz sonra yeniden sesler duyuyordum:
    -Bu göz nuru çocuğu nereye götürdünüz?
    -Doğunun bütün kudsi makamlarını gezdirdik. İbrahim aleyhisselam, O'nu bağrına basıp dua ettikten sonra şöyle dedi: "Ey evladım! dünya ve ahiretin izzet ve şerefi sana verildi. Sana ne mutlu. Peygamberliğini tasdik ve yolunu tercih edenler kıyamet günü seninle birlikte dirilecektir." Bu işaretlerin ilahi manalar taşığı belli idi... "Acaba ne olacak?" diye yıllarca merak ettim. Nihayet peygamberliğini açıklayınca o ihtiyar yaşımda hiç duraksamadan tebliğ ettiği dini kabul ettim ve ilk mü'minlerden oldum."

    Abdulmüttalib, eve geldiğinde doğumun üzerinden üç gün geçmişti. Çocuğu görüp sevdi ve gelini ile hangi ismi koyacaklarını konuştu... Amine, hamile iken gördüğü rüyada:
    "-Sen, insanların en hayırlısı ve kainatın efendisine hamilesin. O- dünyayı zinetlendirdiği zaman "hasedçilerin şerrinden korunması için bir olan Allah'a sığınırım" diye dua et ve Ahmed ve "Muhammed ismini ver" denildiğini anlattı ve kendisinin Ahmed'i tercih ettiğini söyledi; anne, devamla doğum sırasında gördüğü harkuladelikeri naklediyor: O anda her taraf nurla dolu ve gözümden perde kalkmış; uzaklar yakın olmuştu. Şam ve Busra'nın çarşı ve sarayları; hatta Busra'nın develeri gözler önünde.
    Dede ise yavruya Muhammed ismini koydu. Böylece ilahi murad yerini buldu ve O'na o güne kadar kimseye nasip olmamış bir isim verildi.

    Abdülmuttalib, torununun doğumu şerefine yedinci gün bütün Mekke halkına üç gün süreyle ziyafet verdi. Bu ziyafetten başka bir de her mahallede develer kestirdi. Yemeğe gelenler "Muhammed" ismini duyunca atalarında böyle bir geleneğe tesadüf edilmediği için sebebini sormaktan kendilerini alamadılar. Dede:
    -Yerlerde ve göklerde tanınsın ve övülsün istedim; ve bu ismi koydum.
    Daha sonra torununu alarak Kabe-i şerif'e götürdü. Yavrucak dedenin kollarında mışıl mışıl uyuyor. Abdülmuttalib, ziyaret ve duadan sonra yetime içli bir şiir söyleyerek sevgili efendimizi annesine getirdi ve gelinine:

    -Ey benim asil gelinim, çocuğu iyi koru! torunumun şanı yüce olacaktır. Dikkatin hep üzerinde olsun! Aman gafil olmayasın! tenbihinde bulundu.
    Peygamberimizin dünyayı teşrif etmelerinin ertesinde yahudilerde telaş ve üzüntü müşahede ediliyordu. İsmi "Ahmed" olan ahir zaman peygamberinin doğacağını tevratta okuyor, alimlerinden dinliyor, kahinlerden haber alıyor ve doğumun vukuuna dair emareleri gözlüyorlardı...
    Beklenen yıldız doğmuştu. Acaba dünyaya gelen bebekte öbür işaretler de varmıydı?
    Evet, onlar da vardı. Gelen haberlerde çocuğun, nur yüzlü, sünnet olmuş ve göbeği kesik olduğu bildiriliyor; bir bulutun gelerek kendisini götürdüğü ve üç gün halka gösterilmediği ilave ediliyordu...

    Evet, O ebedi sultan doğdu....
    O doğdu; Şam'da bin seneden bu yana akmayan Save nehrinin kuru yatağı su ile doldu taştı.
    O doğdu; İran hükümdarı Kisra'nın eşsiz güzellikteki sarayının ondört kulesi yıkıldı.
    O doğdu; doğduğu gece Kisra'nın sarayının kuleleri Dicle kıyısındaki nefis sulara battı ve Kisra, canını zor kurtardı.
    O doğdu; devrin ileri gelenleri garip garip rüyalar gördüler.
    Rüyaların, Şam'ın Irak'ın, İran'ın, Dicle'nin, Fırat'ın İslamın mülkü olacağını haber verdiğine dair en namlı kahinler yorumlar yaptı.
    O doğdu; insandan gayri bütün mahlukat O'nu emzirmek için yarışa girdi.
    ...Ve O doğdu; büyücüler gelecekten haber veremez oldular.
    Aleyhissalatü vesselam.
    Doğumu ile "cihanı aydınlatan O nur"a selam olsun.
    Ya O doğmasaydı!..
    Biz ne olurduk?

      Forum Saati 8th Mayıs 2024, 02:51