1-AKIL 2-İLİM 3-CESARET 4-İFFET 5-CÖMERTLİK 6-YUMUŞAK HUYLULUK 7-ÖFKE VE KIZGINLIĞI YENMEK 8-AFFETMEK 9-YUMUŞAK DAVRANMAK 10-SEBATLI OLMAK 11-VERİLEN SÖZÜ YERİNE GETİRMEK 12-DOĞRULUK 13-SIR SAKLAMAK 14-İHTİYATLI VE TEDBİRLİ OLMAK 15-İNSANIN İÇ DÜNYASINI HER TÜRLÜ KİN VE KISKANÇLIKTAN ARINDIRMASI 16-AKILLI DAVRANMAK VE GÖRMEMİZLEKTEN GELMEK 17-SABIR 18-TEVAZÜ 19-JURNAL VE KOĞUCULUKTAN UZAK DURMASI 20-OLAYLARI İZLEMEK VE GEREKTİĞİNDE OLAYLARA DOĞRUDAN MUDAHALE ETMEK 21-ŞÜKÜR ETMEK 22-İNSANLARI İDARE ETMEK 23-KAFİRLERİ DOST EDİNMEMEK Alıntı Eser : ÜSTAD SAİD HAVVA KÜLLİYATI`NDAN, İSLAMDA YÖNETİM VE YÖNETİCİ Hazırlayan : Zeynel AÇIKGÖZ |
#1 |
3 posters
İSLAM`DA YÖNETİM VE YÖNETİCİ`NİN VASIFLARI
Nizam- ÜYE
Mesaj Sayısı : 9
Yaş : 60
NERDEN : Türkiyeden
Basarı Puanı :
Güçlülük :
Aktiflik :
Kayıt tarihi : 17/12/09
HALOX- Co-admin
Mesaj Sayısı : 30
Yaş : 33
NERDEN : Kırıkkale
Basarı Puanı :
Güçlülük :
Aktiflik :
Kayıt tarihi : 19/01/10
Paylaşım için tsk ederim arkadaşım
Nizam- ÜYE
Mesaj Sayısı : 9
Yaş : 60
NERDEN : Türkiyeden
Basarı Puanı :
Güçlülük :
Aktiflik :
Kayıt tarihi : 17/12/09
YÖNETİCİLERİN SAHİP OLMASI GEREKEN KİŞİSEL
AHLAKİ DAVRANİŞLAR
Asırlar boyunca araştırmacıların sürekli üzerinde konuşup durduğu emirin sahip olması gereken ahlâkî davranışların
en belli başlılarından otuz kadarını burada sıralamış bulunuyoruz.Bu otuz ana ahlâkî prensibi bu altıncı bölümde ele aldık.
Hatta emir için gerekli olan ahlâkî prensipler sıralamaya kalkışıldığında bundan daha fazla da ana ahlâkî prensiplerin olduğu
ortaya çıka bilir. Biz burada bu ahlâkî prensipleri son derece özetle tek tek sıralamaya çalışacağız. Ve hepsinde önce de hepsine temel olabilecek diğer ahlâkî prensiplerin ondan neş`et ettiği asıl prensip olan akıl ile başlayacağız.
1- AKIL
İslam şerîatında âlimlerin tarif ettiği akıl, birkaç türlü olarak kaydedilmiştir. Bazan insanoğlunun sorumluluğu idrak etme imkanı bulduğu bir meleke olarak tarif edilmektedir. Âlimler mükellefiyetin şartlarını sıralarken işte bu akıl türünü söz konusu ederler.
Aynı şekilde âlimler yöneticiliğin özelliklerini sıralarken de bunlardan birisinin akıl olduğunu ifade ederler.
İslam şerîatında akıl ile mükellefiyeti idrak edip bunun gereklerini yerine getirmek için gerekli vasıta olarak kastedilir.
Rabbani mükellefiyet ve sorumlulukları yerine getirmeyen kimsenin akıllı olmadığı Cenab-ı ALLAH`INşu mesajı ile bildirilmektedir.
``Eğer bizler duyan ve akleden kimseler olsaydık şu yakıcı cehennem ehlinden veya cehennemliklerden olmazdık``.
(el-mülk,67/10)
``Onlar sağırdırlar, hakkı işitmezler; dilsizdirler, iman etmezler; kördürler, basiret gözüyle hakkı batıldan ayıramazlar. İşte onlar
akledemeyen akıllarını kullanamayan kimselerdir``. ``O Allah`ın ahidlerini yerine getirip verdikleri misakı (sözü) yerine getirip de bozmayanlar, işte onlar akıl sahibi kimseler olup bunu idrak ederler``.
Emirlik hususunda kastedilen akıl işte bu anlamı taşıyan akıldır.
Akıl zamanla elde edilen tecrübeler neticesinde kazanılan bir melekedir. İşte bir emirden ısrarla istenen ve onda aranılan akıl türü
budur. Aklın bu türü başkasından istenmeyebilir. Zıra emir toplumun başına getirilip tayin edilirken halkın dünya ve âhiret maslahatlarını gözetip bu maslahatların sorumluluklarını yüklenmesi gerekmektedir. O bu özelliklerden sahip olduğu aklından nasibini en iyi şekilde almaya çalışan bir kimse olmalıdır. Bu görev ifa edilirken aklın bu türünden insana yardıcı olan hususlar
ise şunlardır.
Önce tecrübe, düşünce ve tedbir gelir. İleri görüşlü olan kimselerin eleştirilerine açık olmak, tarihi olayları sürekli olarak okuyup tarihte geçen akıllı ve yönetim işiyle uğraşan kimselerin uygulamalarını sürekli olarak öğrenip onların sahip olduğu tecrübeleri elde etmek, ayrıca ehil olan kimselere sürekli danışıp onlarla istişare etmek de yöneticinin akıllığını ortaya koyar.
Yönetimin tümü akıldır. Yani akılla yürütülür. Yönetim ile başbaşa kalan herkes bunun bütün yönlerini iyi bilip her türlü
ihtimalleri gözönünde bulundurarak görevini ifa edecek şekilde akıllıca davranması da ondan istenir. Her türlü ihtimal karşısında
da en iyi bir tavrı seçip takınması da onun akıllıca davranması ve yapması gereken bir husustur. İslam`ın ve müslümanların
haklarını gözetmede en iyi çözüm yollarını ve en güzel ihtimallari de yakalayabilmesi lâzımdır. Zira bu hususta bazı tecrübe ve akıl sahipleri şöyle demişlerdir: ``Yönetim işleri birbirine bir hayli benzer ve biraz da karmaşıktır. Ancak onu gerçek akıl sahipleri birbirinden ayırıp anlar. Fakat o olaylar kötüye doğru yönelip de gittiğinde akıllı kimsenin rahatlıkla anladığı gibi cahil kimseler de onu anlar``.
Aklın bu seviyesine ulaşmak kolay değildir. Zira yine tecrübe sahipleri bu hususta şöyle demişlerdir: ``Akıl sür`atli idrakın ta kendisidir. Aklın gayesi vehimi yakalamaktır. Yani vehim noktasını yakalayıp ondan kurtulmaktır. Zekânın ise sonu ve zirvesi yoktur.
Aynı şekilde marifetin ve bilginin de güzelliğinin sonu söz konusu değildir``. Bu hususta tecrübe sahiplerinin söylediği laflar gerçekten
akıllı kişinin akıl seviyesinin yakalanabileceği son derece önemli ölçütlerdir:
devam edecek.
AHLAKİ DAVRANİŞLAR
Asırlar boyunca araştırmacıların sürekli üzerinde konuşup durduğu emirin sahip olması gereken ahlâkî davranışların
en belli başlılarından otuz kadarını burada sıralamış bulunuyoruz.Bu otuz ana ahlâkî prensibi bu altıncı bölümde ele aldık.
Hatta emir için gerekli olan ahlâkî prensipler sıralamaya kalkışıldığında bundan daha fazla da ana ahlâkî prensiplerin olduğu
ortaya çıka bilir. Biz burada bu ahlâkî prensipleri son derece özetle tek tek sıralamaya çalışacağız. Ve hepsinde önce de hepsine temel olabilecek diğer ahlâkî prensiplerin ondan neş`et ettiği asıl prensip olan akıl ile başlayacağız.
1- AKIL
İslam şerîatında âlimlerin tarif ettiği akıl, birkaç türlü olarak kaydedilmiştir. Bazan insanoğlunun sorumluluğu idrak etme imkanı bulduğu bir meleke olarak tarif edilmektedir. Âlimler mükellefiyetin şartlarını sıralarken işte bu akıl türünü söz konusu ederler.
Aynı şekilde âlimler yöneticiliğin özelliklerini sıralarken de bunlardan birisinin akıl olduğunu ifade ederler.
İslam şerîatında akıl ile mükellefiyeti idrak edip bunun gereklerini yerine getirmek için gerekli vasıta olarak kastedilir.
Rabbani mükellefiyet ve sorumlulukları yerine getirmeyen kimsenin akıllı olmadığı Cenab-ı ALLAH`INşu mesajı ile bildirilmektedir.
``Eğer bizler duyan ve akleden kimseler olsaydık şu yakıcı cehennem ehlinden veya cehennemliklerden olmazdık``.
(el-mülk,67/10)
``Onlar sağırdırlar, hakkı işitmezler; dilsizdirler, iman etmezler; kördürler, basiret gözüyle hakkı batıldan ayıramazlar. İşte onlar
akledemeyen akıllarını kullanamayan kimselerdir``. ``O Allah`ın ahidlerini yerine getirip verdikleri misakı (sözü) yerine getirip de bozmayanlar, işte onlar akıl sahibi kimseler olup bunu idrak ederler``.
Emirlik hususunda kastedilen akıl işte bu anlamı taşıyan akıldır.
Akıl zamanla elde edilen tecrübeler neticesinde kazanılan bir melekedir. İşte bir emirden ısrarla istenen ve onda aranılan akıl türü
budur. Aklın bu türü başkasından istenmeyebilir. Zıra emir toplumun başına getirilip tayin edilirken halkın dünya ve âhiret maslahatlarını gözetip bu maslahatların sorumluluklarını yüklenmesi gerekmektedir. O bu özelliklerden sahip olduğu aklından nasibini en iyi şekilde almaya çalışan bir kimse olmalıdır. Bu görev ifa edilirken aklın bu türünden insana yardıcı olan hususlar
ise şunlardır.
Önce tecrübe, düşünce ve tedbir gelir. İleri görüşlü olan kimselerin eleştirilerine açık olmak, tarihi olayları sürekli olarak okuyup tarihte geçen akıllı ve yönetim işiyle uğraşan kimselerin uygulamalarını sürekli olarak öğrenip onların sahip olduğu tecrübeleri elde etmek, ayrıca ehil olan kimselere sürekli danışıp onlarla istişare etmek de yöneticinin akıllığını ortaya koyar.
Yönetimin tümü akıldır. Yani akılla yürütülür. Yönetim ile başbaşa kalan herkes bunun bütün yönlerini iyi bilip her türlü
ihtimalleri gözönünde bulundurarak görevini ifa edecek şekilde akıllıca davranması da ondan istenir. Her türlü ihtimal karşısında
da en iyi bir tavrı seçip takınması da onun akıllıca davranması ve yapması gereken bir husustur. İslam`ın ve müslümanların
haklarını gözetmede en iyi çözüm yollarını ve en güzel ihtimallari de yakalayabilmesi lâzımdır. Zira bu hususta bazı tecrübe ve akıl sahipleri şöyle demişlerdir: ``Yönetim işleri birbirine bir hayli benzer ve biraz da karmaşıktır. Ancak onu gerçek akıl sahipleri birbirinden ayırıp anlar. Fakat o olaylar kötüye doğru yönelip de gittiğinde akıllı kimsenin rahatlıkla anladığı gibi cahil kimseler de onu anlar``.
Aklın bu seviyesine ulaşmak kolay değildir. Zira yine tecrübe sahipleri bu hususta şöyle demişlerdir: ``Akıl sür`atli idrakın ta kendisidir. Aklın gayesi vehimi yakalamaktır. Yani vehim noktasını yakalayıp ondan kurtulmaktır. Zekânın ise sonu ve zirvesi yoktur.
Aynı şekilde marifetin ve bilginin de güzelliğinin sonu söz konusu değildir``. Bu hususta tecrübe sahiplerinin söylediği laflar gerçekten
akıllı kişinin akıl seviyesinin yakalanabileceği son derece önemli ölçütlerdir:
devam edecek.
Nizam- ÜYE
Mesaj Sayısı : 9
Yaş : 60
NERDEN : Türkiyeden
Basarı Puanı :
Güçlülük :
Aktiflik :
Kayıt tarihi : 17/12/09
AKIL tedbirin ilk adımıdır. O nefsin ıslahı ve ayıplar için bir aynadır. Akıl ile ikramlar arttırılır ve yine akıl ile sevgililerden uzak kalınmaz. Heva ve hevse uymak ise her türlü eksiklik ve haramların ilk adımıdır. Heva kötülüklere giden yolun aslıdır.
Akıl bir şeyin cevherini sana gösterdiği gibi, duygu da onun zahiri ve dış kabuğunu sana anlat
Akıl kötülükleri terketmesi için nefse öğüt verir. Şayet nefis aklın verdiği bu öğütleri kabul etmezse akıl onu yinede terkedip ona sırt çevirmez. Çünkü akılda gazap ve kızgınlık söz konusu değildir.
Aklın heva ve hevese üstünlüğü şuradadır: Akıl zamanla yönetici kılar,fakat heva ve heves ise, seni kendisine köle yapar.
Bazan insanın ahlak ve huyunun mutlak olduğunu ,fakat aklın ise eksikliğini görmen mümkündür. Bazan da aklı mükemmel olarak görür o zaman da huy ve ahlâk zafiyetini gösterebilir. Akıllı olan kişi edebe yapışır. Cahil olan ise edepten kaçıp uzaklaşır.
Kişinin heva ve hevesi aklına galip gelirse o rezil ve rüsvay olur. Kimin yaptığı iyilikler ortada görünüp de kötülükleri gözükmezse o kişinin aklının kemaline delalet eder.
Kişinin akıllılığına delalet eden en güzel örneklerden birisi insanın konuşmasıdır. İçinden geçenleri de aynen hemen anında
dışarıya vurur.Fakat akıllı olan kişi ise dilini tutar, söyleyeceği sözleri iyice tartar, ölçer biçer sonra konuşur. İşte kişinin aklının güç ve oranına delalet eden en önemli hususlardan birisi onun dilini ve aklını muhafaza edip dengesini korumasıdır. Hikmetli söz söylemek de aklın en önemli tezahürlerinden birisidir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
``Kim kendisine hikmet verilirse ona büyük bir hayır verilmiş olur``.
Hikmet her şeyi yerli yerine koymak demektir. Bunu da ancak kişi `ın kendisine vereceği bir muvaffakiyet ile bunu
becere bilir.
İnsanın söylediği her bir söz eksik veya fazla olmaksızın tam gerektiği şekilde söylenebilmesi, insanın giriştiği her türlü faaliyet ve uygulamalar yine eksik veya ziyade olmaksızın aynen gerektiği kadarıyla yapılması hangi seviyede olursa olsun insanın
kendi yakınları veya bütün insanlarla olan ilişkilerinde de her şeyi istisnasız olarak âdilce yerli yerine oturtup onu olağan şekliyle uygulaması işte hikmetin ta kendisidir ki buda ancak Cenab-ı Allah`ın kişiyi ona yöneltip onu bu hususta başarılı kılmasıyla mümkün
olabilir.
İşte bundan dolayı da Cenab-ı Allah: ``Hikmeti dilediğime veririm`` buyurmaktadır.Hikmeti Cenab-ı Allah verir.
Kim kendisine hikmet verilirse artık ona da aklın en mükemmeli ve zirvede olanı bahşedilir.Aynı zamanda ilmin zirvesi de yine hikmettir.
Ve o da elde edilen zirvedeki aklın bir ürünüdür. Aynı şekilde girişilen uygulamalar ilahi tasarruf ve uygulamalara uygun ise bu da ilmin
kemâl ve zirvesini göstermektedir.
Devam edecek</STRONG>
Akıl bir şeyin cevherini sana gösterdiği gibi, duygu da onun zahiri ve dış kabuğunu sana anlat
Akıl kötülükleri terketmesi için nefse öğüt verir. Şayet nefis aklın verdiği bu öğütleri kabul etmezse akıl onu yinede terkedip ona sırt çevirmez. Çünkü akılda gazap ve kızgınlık söz konusu değildir.
Aklın heva ve hevese üstünlüğü şuradadır: Akıl zamanla yönetici kılar,fakat heva ve heves ise, seni kendisine köle yapar.
Bazan insanın ahlak ve huyunun mutlak olduğunu ,fakat aklın ise eksikliğini görmen mümkündür. Bazan da aklı mükemmel olarak görür o zaman da huy ve ahlâk zafiyetini gösterebilir. Akıllı olan kişi edebe yapışır. Cahil olan ise edepten kaçıp uzaklaşır.
Kişinin heva ve hevesi aklına galip gelirse o rezil ve rüsvay olur. Kimin yaptığı iyilikler ortada görünüp de kötülükleri gözükmezse o kişinin aklının kemaline delalet eder.
Kişinin akıllılığına delalet eden en güzel örneklerden birisi insanın konuşmasıdır. İçinden geçenleri de aynen hemen anında
dışarıya vurur.Fakat akıllı olan kişi ise dilini tutar, söyleyeceği sözleri iyice tartar, ölçer biçer sonra konuşur. İşte kişinin aklının güç ve oranına delalet eden en önemli hususlardan birisi onun dilini ve aklını muhafaza edip dengesini korumasıdır. Hikmetli söz söylemek de aklın en önemli tezahürlerinden birisidir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
``Kim kendisine hikmet verilirse ona büyük bir hayır verilmiş olur``.
Hikmet her şeyi yerli yerine koymak demektir. Bunu da ancak kişi `ın kendisine vereceği bir muvaffakiyet ile bunu
becere bilir.
İnsanın söylediği her bir söz eksik veya fazla olmaksızın tam gerektiği şekilde söylenebilmesi, insanın giriştiği her türlü faaliyet ve uygulamalar yine eksik veya ziyade olmaksızın aynen gerektiği kadarıyla yapılması hangi seviyede olursa olsun insanın
kendi yakınları veya bütün insanlarla olan ilişkilerinde de her şeyi istisnasız olarak âdilce yerli yerine oturtup onu olağan şekliyle uygulaması işte hikmetin ta kendisidir ki buda ancak Cenab-ı Allah`ın kişiyi ona yöneltip onu bu hususta başarılı kılmasıyla mümkün
olabilir.
İşte bundan dolayı da Cenab-ı Allah: ``Hikmeti dilediğime veririm`` buyurmaktadır.Hikmeti Cenab-ı Allah verir.
Kim kendisine hikmet verilirse artık ona da aklın en mükemmeli ve zirvede olanı bahşedilir.Aynı zamanda ilmin zirvesi de yine hikmettir.
Ve o da elde edilen zirvedeki aklın bir ürünüdür. Aynı şekilde girişilen uygulamalar ilahi tasarruf ve uygulamalara uygun ise bu da ilmin
kemâl ve zirvesini göstermektedir.
Devam edecek</STRONG>
Nizam- ÜYE
Mesaj Sayısı : 9
Yaş : 60
NERDEN : Türkiyeden
Basarı Puanı :
Güçlülük :
Aktiflik :
Kayıt tarihi : 17/12/09
Sealmunaleykum kardeşlerim. Kaç aydır konumuza bazı nedenlerden dolayı ara verdik. İnşaallah bundan sonra devam edeceğiz.
Hepinizi saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum.
2- İLİM
[b]İslam`da yönetimin en üst derecesi imamet-i uzma yani hilafettir. İlim ise hilafet için şart koşulan en önemli bir husustur.
O ilim rastgele bir ilim değil sahibini içtihad edebilecek noktaya götüren bir ilimdir. İmam Maverdî hilafetin şartlarını sıralarken şöyle demektedir: ``İkinci şart kişiyi hükümlerin uygulanmasından içtihad edebilecek noktaya ulaştıracak olan ilim özelliğidir``.
İlim eğer imamet-i uzma yani hilafet makamı için ileri sürülen önemlide olsa onun fazilet ve üstünlüğünü gösteren bir özelliktir.
İmamın yani halifenin bu makama getirilmesindeki en önemli içtihad derecesidir. Zira yöneticinin günlük hayatında karşılaşacağı önemli problemler ile ümmetin yönetimini sürdürürken karşısına çıkacak son derece muğlak ve zor problemleri halledebilmek için mutlaka bir müçtehide ihtiyac vardır. Ancak bir müçtehid İslâm şerîatının ışığında işleri en mükemmel şekilde yoluna koyup dumura
uğramasını engelleyebilir.Zira ancak müçtehid bir kimse hikmet gereğince din ve dünya işlerini,kısacası İslâmî yönetimi yürütebilir.
Siyasi mekanizma ve yönetimin çok çeşitli işler ile yönetildiği ve çok çeşitlilik arz ettiği de bilinmektedir.Ancak bütün bunların Allah`ın
hükmü gereğince yerine getirilmesi mümkündür. Eğer yönetimin başındaki kişi yapacağı uygulamalarda yeterli bilgiye sahip değilse
mutlaka onun uygulamaları kendisini ve dolaysıyla bütün toplumu çok tehlikeli buyutlara sürükleyecektir.Gerçekten yöneticinin kapsayıcı bir bilgiye sahip olmaması halinde bütün yönetim işi yürümez ve dumura uğrar. Yahut da bütün işler adeta donar kalır.
O zaman da bütün toplum zorluklarla karşılaşır, yahut Allah`ın koyduğu hükümleri çiğner durur.
İmam Gazzali ``el-Mustafa`` adlı eserinde müçtehid ile ilgili olarak şu iki şartı ileri sürer:
Birincisi şudur: Öncelikle müçtehid İslâm şerîatının her hususunu idrak edebilecek kapsayıcı bir bilgiye sahip olup,zannı gerektirici her şeyden uzak durmalı,önce alınması gerekeni öne alıp, geciktirilmesi gerekeni de geciktirecek bilgiye sahip olmalıdır
İkinci şart ise; o kişinin son derece âdil olup her türlü kötülük ve masiyetten uzak duran adâleti zedeleyici her özellikten kaçınan birisi olmalısır. Şayet: ``Şer`i hususları tam olarak idrak etmesi ne şekilde ve ne zaman mümkün olabilir? İçtihad makamına ulaşabilmek için elde edilmesi gereken ilimlerin seviyesi ve türü nedir?`` diye sorulacak olursa şöyle deriz: ``Öncelikle kişi doğru fetvayı verebilecek kadar belirli bir düzeydeki ilme, vereceği fetvanın hükümlerinin semeresini idrak etme bilgisine sahip olmalıdır. Hatta hükümlerin
ürünlerinin nasıl olabileceğini debilmesi gerekir.Hükümlerin ürünlerini idrak edebilmek hususu da ancak şu dört özellik ile mümkündür. Bunlar da Allah`ın kitabı, Rasülullah`ın sünneti,İslam ümmetinin icmaı ve akıldır.Hükümlerden gerektiği şekilde istifade
edebilmek de şu dört ilim ile gerçekleşir: Bunlardan ikisi öncelikle öğrenilmesi gerekir, diğer iki ilim ise bu ilk iki ilmi tamamlar.
Böylece bunlar sekiz türlü ilim oluyor.
Birincisi olan Cenab-ı Allah`ın kitabı Kur`an-ı Kerim olup ondaki her türlü bilgiyi en mükemmel şekilde bilmesi gerekmektedir.
Ancak bu konuda İki hususu şöyle ele alabiliriz: Kur`an-ı Kerim`in bütün her tarafına tam ve mükemmel bir şekilde vukufiyyet gerekmezse dahi ``beşyüz kadar olan ahkâm âyetlerinin tümünü en iyi şekilde kavramak ve öğrenmek`` ileri sürülen şartlardan
biridir..
İkinci şart ise bu âhkam âyetlerinin tümünü ezbere bilip hangi âyetin hangi sürede kaçıncı âyet olduğunu iyice bilmesi gerekir ki hükmünü vereceğinde delilini tam olarak gösterebilsin.
devam edecek.
Hepinizi saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum.
2- İLİM
[b]İslam`da yönetimin en üst derecesi imamet-i uzma yani hilafettir. İlim ise hilafet için şart koşulan en önemli bir husustur.
O ilim rastgele bir ilim değil sahibini içtihad edebilecek noktaya götüren bir ilimdir. İmam Maverdî hilafetin şartlarını sıralarken şöyle demektedir: ``İkinci şart kişiyi hükümlerin uygulanmasından içtihad edebilecek noktaya ulaştıracak olan ilim özelliğidir``.
İlim eğer imamet-i uzma yani hilafet makamı için ileri sürülen önemlide olsa onun fazilet ve üstünlüğünü gösteren bir özelliktir.
İmamın yani halifenin bu makama getirilmesindeki en önemli içtihad derecesidir. Zira yöneticinin günlük hayatında karşılaşacağı önemli problemler ile ümmetin yönetimini sürdürürken karşısına çıkacak son derece muğlak ve zor problemleri halledebilmek için mutlaka bir müçtehide ihtiyac vardır. Ancak bir müçtehid İslâm şerîatının ışığında işleri en mükemmel şekilde yoluna koyup dumura
uğramasını engelleyebilir.Zira ancak müçtehid bir kimse hikmet gereğince din ve dünya işlerini,kısacası İslâmî yönetimi yürütebilir.
Siyasi mekanizma ve yönetimin çok çeşitli işler ile yönetildiği ve çok çeşitlilik arz ettiği de bilinmektedir.Ancak bütün bunların Allah`ın
hükmü gereğince yerine getirilmesi mümkündür. Eğer yönetimin başındaki kişi yapacağı uygulamalarda yeterli bilgiye sahip değilse
mutlaka onun uygulamaları kendisini ve dolaysıyla bütün toplumu çok tehlikeli buyutlara sürükleyecektir.Gerçekten yöneticinin kapsayıcı bir bilgiye sahip olmaması halinde bütün yönetim işi yürümez ve dumura uğrar. Yahut da bütün işler adeta donar kalır.
O zaman da bütün toplum zorluklarla karşılaşır, yahut Allah`ın koyduğu hükümleri çiğner durur.
İmam Gazzali ``el-Mustafa`` adlı eserinde müçtehid ile ilgili olarak şu iki şartı ileri sürer:
Birincisi şudur: Öncelikle müçtehid İslâm şerîatının her hususunu idrak edebilecek kapsayıcı bir bilgiye sahip olup,zannı gerektirici her şeyden uzak durmalı,önce alınması gerekeni öne alıp, geciktirilmesi gerekeni de geciktirecek bilgiye sahip olmalıdır
İkinci şart ise; o kişinin son derece âdil olup her türlü kötülük ve masiyetten uzak duran adâleti zedeleyici her özellikten kaçınan birisi olmalısır. Şayet: ``Şer`i hususları tam olarak idrak etmesi ne şekilde ve ne zaman mümkün olabilir? İçtihad makamına ulaşabilmek için elde edilmesi gereken ilimlerin seviyesi ve türü nedir?`` diye sorulacak olursa şöyle deriz: ``Öncelikle kişi doğru fetvayı verebilecek kadar belirli bir düzeydeki ilme, vereceği fetvanın hükümlerinin semeresini idrak etme bilgisine sahip olmalıdır. Hatta hükümlerin
ürünlerinin nasıl olabileceğini debilmesi gerekir.Hükümlerin ürünlerini idrak edebilmek hususu da ancak şu dört özellik ile mümkündür. Bunlar da Allah`ın kitabı, Rasülullah`ın sünneti,İslam ümmetinin icmaı ve akıldır.Hükümlerden gerektiği şekilde istifade
edebilmek de şu dört ilim ile gerçekleşir: Bunlardan ikisi öncelikle öğrenilmesi gerekir, diğer iki ilim ise bu ilk iki ilmi tamamlar.
Böylece bunlar sekiz türlü ilim oluyor.
Birincisi olan Cenab-ı Allah`ın kitabı Kur`an-ı Kerim olup ondaki her türlü bilgiyi en mükemmel şekilde bilmesi gerekmektedir.
Ancak bu konuda İki hususu şöyle ele alabiliriz: Kur`an-ı Kerim`in bütün her tarafına tam ve mükemmel bir şekilde vukufiyyet gerekmezse dahi ``beşyüz kadar olan ahkâm âyetlerinin tümünü en iyi şekilde kavramak ve öğrenmek`` ileri sürülen şartlardan
biridir..
İkinci şart ise bu âhkam âyetlerinin tümünü ezbere bilip hangi âyetin hangi sürede kaçıncı âyet olduğunu iyice bilmesi gerekir ki hükmünü vereceğinde delilini tam olarak gösterebilsin.
devam edecek.
Admin- Admin
Mesaj Sayısı : 2546
Yaş : 53
NERDEN : istanbul
HOBİNİZ : bilgisayar
Basarı Puanı :
Güçlülük :
Aktiflik :
Kayıt tarihi : 18/04/07
elerine saglık